Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Tegabün Suresi |
Ravi | İbnu Abbas |
Hadis | "Ey iman edenler, eşlerinizin evlatlarınızın içinde hakikaten size düşman olanlar da vardır. O halde onlardan sakının." (Teğabün 14) mealindeki ayet hakkında şu açıklamayı yaptı: "Bu hitaba maruz kalan kimseler bir kısım Mekkeli erkeklerdir. Bunlar, hicret ederek Hz. Peygamber (sav)'e gelmek isterler, fakat kadın ve çocukları kendilerini terketmelerini istemeyerek hicretlerine mümanaat etmişlerdir. Bu kimseler bilahare hicret edip gelince, halkın, din hususunda çok şey öğrenmiş olduğunu görürler. Bunun üzerine (kendilerinin önceden hicret etmelerine mani olan) zevce ye evlatlarını cezalandırmak istediler. Bu hal karşısında Cenab-ı Hakk mezkur ayeti inzal buyurdu." |
31 Aralık 2011 Cumartesi
Tegabun Suresi - Ibnu Abbas
Etiketler:
İbnu Abbas,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR,
Tegabün Suresi
Munafikun Suresi - Ibnu Abbas
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Münafikun Suresi |
Ravi | İbnu Abbas |
Hadis | Bir keresinde, "kimin haccedecek kadar veya zekat farz olacak kadar malı olur da bu farzları ifa etmezse, ölüm sırasında geri dönüş (rec'a) taleb eder" buyurmuş da, bir adam kendisine: "Ey İbnu Abbas, Allah'tan kork, geri dönüşü küffar taleb edecektir" dedi. İbnu Abbas (ra): "Ben size bu hususta ayet okuyayım" dedi ve şu ayeti okudu: "Ey iman edenler, sizi ne mallarınız, ne evlatlarınız Allah'ın zikrinden alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. Herhangi birinize ölüm gelip de: "Ey Rabbim, beni yakın bir müddete kadar geciktirseydin de sadaka verip dursaydım, iyi adamlardan olsaydım" diyeceğinden evvel size rızık olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcayın. Halbuki Allah hiçbir kimseyi eceli gelince, asla geri bırakmaz. Allah ne yaparsanız, hakkıyla haberdardır" (Münafikun 9-11) Adam tekrar: "Zekat vermeyi gerekli kılan miktar nedir?" diye sordu. İbnu Abbas (ra): "Mal iki yüz (dirheme) ulaşır ve geçerse." Adam: "Pekala, haccı gerekli kılan şey nedir?" diye sordu, İbnu Abbas: "Azık ve binek!" cevabını verdi. |
Munafikun Suresi - Cabir
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Münafikun Suresi |
Ravi | Cabir |
Hadis | "...Medine'ye dönersek, şerefli kimseler alçakları and olsun ki, oradan çıkaracaktır" (Münafıkün, 8) mealindeki ayet hakkında şu açıklamayı yapmıştır: "Bunu söyleyen (meşhur münafık) Abdullah İbnu Übey İbni Selül'dür." |
Etiketler:
Cabir,
Münafikun Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
30 Aralık 2011 Cuma
Saff Suresi - Abdullah Ibnu Selam
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Saff Suresi |
Ravi | Abdullah İbnu Selam |
Hadis | Kendi aralarında müzakere eden bir grup Ashabın arasında oturuyordum. "Keşke", diyorlardı "Allah nazarında hangi amelin daha muteber olduğunu bilsek de onu yapsak." Bunun üzerine şu mealdeki ayet nazil oldu: "Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah'ı teşbih ve tenzih etmektedir. O, galib-i mutlaktır, yegane hüküm ve hikmet sahibidir. Ey iman edenler, yapamayacağınız şeyi niçin söylersiniz? Yapamayacağınızı söylemeniz, en şiddetli bir buğzu (davet etmiş olmak) bakımından Allah indinde büyüdü" (Saff, 1-3). Resulullah (sav) yanımıza gelerek vahyi okudu. |
Mumtahine Suresi - Aise
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Mumtahine Suresi |
Ravi | Aişe |
Hadis | Resulullah (sav) kadınlarla biati (elle musafaha etmeden) sözle yapıyor ve şu ayette belirtilen şartları koşuyordu: "Allah'a hiçbir şeyi eş tutmamaları, hırsızlık yapmamaları, zina etmemeleri, evlatlarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında bir iftira düzüp getirmemeleri, (emredilecek) herhangi bir iyilik hususunda sana asi olmamaları.." (Mümtahine, 12). Hz.Peygamber (sav) eli, malik olmadığı hiçbir kadının eline asla değmedi. Kadınlar, bu şartları kendi sözleri ile ikrar edince, Hz. Peygamber (sav), "Artık gidin, sizinle biat ettik" derdi (ve musafahada bulunmadan onlarla biatını tamamlardı). Hayır, Allah'a yemin olsun, asla onun eli hiçbir kadının eline değmedi. Fakat kadınlarla sözle biat akdi yaptı. |
Etiketler:
Aişe,
Mumtahine Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Hasr Suresi - Ebu Hureyre
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Haşr Suresi |
Ravi | Ebu Hüreyre |
Hadis | "Kendilerinde fakirlik ve ihtiyaç olsa bile (onları, Muhacirleri) öz canlarından daha üstün tutarlar.." (Haşr, 9) mealindeki ayetle ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: "Ensar'dan birinin evine misafir geldi ve geceyi yanında geçirdi. Ev sahibinin evinde kendisinin ve çocuklarının yiyeceğinden başka yiyecek bir şey yoklu. Hanımına: "Çocukları uyut, ışığı söndur ve mevcut yiyeceği misafire yaklaştır" diye emretti. Bunun üzerine ayet indi. |
Etiketler:
Ebu Hüreyre,
Haşr Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
29 Aralık 2011 Perşembe
Hasr Suresi - Ibnu Omer
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Haşr Suresi |
Ravi | İbnu Ömer |
Hadis | "Allah'ın onların mallarından Peygamberine verdiği fey'e gelince, siz bunun üzerine ne ata ne deveye binip koşmadınız..." ayeti hakkında şunu söyledi; "Resulullah (s)a Fedek ahalisi ve ismen belirttiği ancak şu anda hatırlayamadığım köylerle sulh yaptı. Bu esnada (Hayber'in geri kalan köylerinde yaşayan) ahaliyi muhasara etmişti. Bu (muhasara altındaki)ler, Hz. Peygamber (sav)'e sulh için heyet gönderdiler. Ayette geçen"Siz bunun üzerine ne ata ne de deveye binip koşmadınız" demek, "Siz savaşmadınız" demektir. Zühri der ki: Benu'n Nadir münhasıran Resulullah (sav)'a ait idi. Çünkü orayı zorla fethetmediler, anlaşarak fethettiler. Bu sebeple Hz. Peygamber (sav) buradan elde edilen ganimeti sadece Muhacirler arasında taksim etti. Ondan Ensar'dan olanlara, ihtiyaç sahibi iki kişi hariç, kimseye bir şey vermedi." |
Etiketler:
Haşr Suresi,
İbnu Ömer,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Hasr Suresi - Ibnu Omer
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Haşr Suresi |
Ravi | İbnu Ömer |
Hadis | Resulullah (sav) Beni Nadir'in hurmalığını yaktırdı ve kestirdi. Burası (Medine'de Yahudilerin ikamet ettikleri yer olan) Büveyra (denen mevki) idi. Vak'a üzerine şu ayet indi: "Herhangi bir hurma ağacını kestiniz, yahud kökleri üstünde dikili bıraktınızsa (hep) Allah'ın izniyledir. (Bu izin de) fasıkları rüsvay edeceği için (verilmiş)dir" (Haşr, 5). |
Etiketler:
Haşr Suresi,
İbnu Ömer,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Mucadele Suresi - Ali
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Mücadele Suresi |
Ravi | Ali |
Hadis | Bu ayet ile benden başkası amel etmedi. (Rezin'in ilavesidir, İbnu Kesir kaydetmiştir (4, 326)) |
Etiketler:
Ali,
Mücadele Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
28 Aralık 2011 Çarşamba
Mucadele Suresi - Havle bintu Malik Ibni Sa'lebe
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Mücadele Suresi |
Ravi | Havle bintu Malik İbni Sa'lebe |
Hadis | Kocam Evs İbnu's-Samit bana zıharda bulunmuştu. Derhal Hz. Peygamber (sav)'e şikayete geldim. Resulullah (sav)'a durumu arzedince bana: "Allah'tan kork, o senin amcaoğlundur" diye onun hakkında beni iknaya çalışıyordu. Ben ısrarıma devam ettim. Derken ayet nazil oldu, "(Habibim) zevci hakkında seninle direşip duran (nihayet halinden) Allah'a şikayet etmekte olan kadının sözünü umduğu veçhile Allah dinlemiştir..." (Mücadele, 1). Vahiy üzerine Resulullah (sav): "Kocan bir köle azad eder" buyurdu. Ben: "Onun kölesi yok!" dedim. Resulullah (sav): "Öyleyse ard arda iki ay oruç tutar" dedi. Ben tekrar: "Ey Allah'ın Resulü, kocam çok yaşlıdır, oruca tahammül edemez!" dedim. "Öyleyse",dedi, "altmış fakir doyursun!" "Onun elinde", dedim, "sadaka olarak verecek hiçbir şeyi yok, (nasıl altmış fakir doyuracak?)" "Öyleyse," dedi, "ona ben yardım edeyim. Şu bir arak hurmayı al götür!" "Ey Allah'ın Resulü", dedim, "diğer bir arak'ı da ben verip ona yardım edeyim." "Güzel söyledin", dedi, "git bunlarla ona bedel altmış fakiri doyur. Sonra da (eski nikahınla) amcaoğluna dön!" Ravi bir arakın altmış sa' miktarında bir ölçek olduğunu belirtti. |
Hadid Suresi - Ibnu Abbas
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Hadid Suresi |
Ravi | İbnu Abbas |
Hadis | Hz. İsa (a.s.)'dan sonra bir kısım melikler Tevrat ve İncil'i tahrif ettiler. Aralarında mü'min olanlar da vardı, bunlar Tevrat ve İncil'i okuyorlardı. (Müminlerin okuduklarından rahatsız olan) bazıları, meliklerine şöyle dediler: "Bunların bize yaptığı hakaretten daha ağır hakaret, savurdukları küfürden daha galiz küfür görmedik. Kitapta, "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendisidirler" (Maide, 44) diye okuyup, kitaptan gösterdikleri ayetlerle bizi yaptığımız işlerden dolayı kınıyorlar (kafir, fasık oldunuz diyorlar.) Onları çağırıp uyarın, bizim okuduğumuz gibi okusunlar, bizim inandığımız gibi inansınlar." Melik onları çağırıp topladı, ya ölümü ya da tahrif edilmiş haliyle Tevrat ve İncil'i okumaktan birini tercih etmelerini teklif etti. Onlar: "İstediğiniz bu mu? bizi bırakın (bir düşünelim)!" dediler. Sonra bunlardan bir kısmı: "Bize bir kule inşa edin, bizi içine tıkın, yiyecek ve içeceğimizi çekebileceğimiz (ip gibi) bir şeyler de verin, böylece bizden size hakaret sayılacak bir şey ulaşmamış olur" dedi. Diğer bir kısmı da: "Bırakın bizi başımızı alıp gidelim. Yeryüzünde dolaşır, vahşi hayvanlar gibi yer içeriz. Bizi kendi memleketinizde (faaliyet yapar) bulursanız öldürürsünüz" dedi. Bir grup da: "Bize ıssız bir arazinin ortasında evler inşa ediverin. Biz orada kendi başımıza kuyular açıp ziraat yapalım, sizinle hiç konuşmayalım, sizlere uğramıyalım da!" dedi. Bunların her kabilede samimi yakınları vardı. İsteklerini kabul ettiler (ve öldürmediler). Cenab-ı Hakk (onların kalbine, şu ayette temas buyurduğu) ruhbaniyeti inzal buyurdu: "Üzerlerine bizim gerekli kılmadığımız fakat kendilerinin güya Allah'ın rızasını kazanmak için ortaya attıkları rahbaniyete bile gereği gibi riayet etmediler, içlerinde inanmış olan kimselere ecirlerini verdik. Ama çoğu yoldan çıkmışlardır" (Hadid, 27). Geri kalanlar da şöyle dediler: "Falancaların ibadet ettiği gibi biz de ibadet edelim. Falancaların yeryüzünde dolaştığı gibi biz de dolaşalım, falancaların edindiği gibi biz de evler edinelim." Bunlar şirkleri üzerine devam eden kimselerdi. Bunlar kendilerine uydukları (diğer) kimselerin imanlarını da bilmiyorlardı. Hz. Peygamber (sav)'a nübüvvet geldiği zaman, bu ruhbanlardan pek az kimse kalmıştı. Bu kişi, mabedinden indi, seyyah olup dolaşan bir kişi seyahatinden döndü, bir kişi de manastırından çıktı. Bunlar gelip iman ettiler ve tasdikte bulundular. (Bütün Ehl-i Kitap hakkında) Cenab-ı Hakk şöyle buyurdu: "Ey iman edenler, Allah'tan korkun. Onun peygamberine de iman edin ki, (Allah) size rahmetinden iki kat nasib versin" (Hadid, 28). Burada zikri geçen iki kat nasibden biri: Hz. İsa (a.s.)'ya İncil'e ve Tevrat'a olan imanları sebebiyledir, diğeri de Hz. Muhammed (sav)'e olan imanları ve onu tasdikleri sebebiyledir. (Ayet şöyle devam ediyor): "Sizin için yardımıyla yürüyeceğiniz bir nur lutfetsin" (Hadid, 28). Bu nurdan maksad Kur'an ve Hz. Peygamber (sav)'e ittiba etmeleridir. Vahiy şöyle devam ediyor: "Ehl-i Kitap, hakikaten Allah'ın fazl (u kerem)inden hiçbir şeye nail olamayacaklarını, muhakkak bütün inayetin Allah'ın elinde bulunduğunu, onu (ancak) dileyeceği kimselere vereceğini bilmedikleri için mi (küfürde inad ediyorlar? Halbuki bunu pekala biliyorlar da). Allah büyük fazl-u kerem sahibidir" (Hadid, 29). |
Etiketler:
Hadid Suresi,
İbnu Abbas,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Hadid Suresi - Ibnu Mes'ud
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Hadid Suresi |
Ravi | İbnu Mes'ud |
Hadis | Müslüman olmamızla Cenab-ı Hakk'ın bizi, "İman edenlerin gönüllerinin Allah'ı zikretmek üzere yumuşaması ve ondan gelen hakikate bağlanması zamanı daha gelmedi mi? Onlar, daha evvel kendilerine kitap verilip de üzerlerinden uzun zaman geçmiş, artık kalbleri kararmış bulunanlar gibi oLmasınlar. Onlardan birçoğu fasıklardı" (Hadid, 16) mealindeki ayetle azarlaması arasında dört yıllık zaman mevcuttur. |
Etiketler:
Hadid Suresi,
İbnu Mes'ud,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
27 Aralık 2011 Salı
Vakia Suresi - Ibnu Abbas
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Vakıa Suresi |
Ravi | İbnu Abbas |
Hadis | Resulullah (sav) zamanında halk yağmura kavuştu. Bunun üzerine Resulullah (sav): "İnsanlar bugün iki grup halinde sabaha erdiler, bir grubu kafir, bir grubu mü'mindir" dedi. Ve şöyle açıkladı: "Bazıları: "Bu yağmur Allah'ın bir rahmetidir" derken, diğer bazısı: "Falan falan yıldızın uğuru doğru çıktı" dedi. Bunun üzerine şu Ayet nazil oldu: "Hayır (hakikatler kafirlerin dedikleri gibi değildir), işte yıldızların düştüğü yerlere and ediyorum ki, hakikaten bu, eğer bilirseniz büyük bir anddır. Muhakkak o, elbette çok şerefli bir Kur'an'dır ki siyanet edilmiş bir kitapta (yazılı)dır. Ona tam bir surette temizlenmiş olanlardan başkası el süremez. O alemlerin Rabbinden indirilmedir. Şimdi siz bu kelamı mı hor görücülersiniz? Rızkınıza (şükür edeceğinize) siz behemahal tekzibe mi kalkışırsınız?" (Vakıa, 75-82). |
Etiketler:
İbnu Abbas,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR,
Vakıa Suresi
Vakia Suresi - Enes
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Vakıa Suresi |
Ravi | Enes |
Hadis | "Biz ceylan gözlüleri, defterleri sağından verilenler için yeniden yaratmışızdır. Onları bakire, eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta kılmışızdır." (Vakıa, 35-38) mealindeki ayet hakkında şu açıklamayı yaptı: "Ayette mevzubahis olan yeniden diriltilenler arasında dünyada iken ihtiyarlayıp, gözlerinin feri kaçıp çapaklanmış pek yaşlı kadınlar da var." |
Etiketler:
Enes,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR,
Vakıa Suresi
Vakia Suresi - Ibnu Mes'ud
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Vakıa Suresi |
Ravi | İbnu Mes'ud |
Hadis | Resulullah (sav) şöyle söyledi: "Kim her gece Vakıa suresini okursa ona fakirlik gelmez. Müsebbihat'da, (Sebbeha veya Yüsebbihu ile başlayan surelerde) bir ayet vardır, (sevabca) bin ayete bedeldir." (Rezin'in ilavesidir) |
Etiketler:
İbnu Mes'ud,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR,
Vakıa Suresi
26 Aralık 2011 Pazartesi
Kamer Suresi - Ebu Hureyre
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Kamer Suresi |
Ravi | Ebu Hüreyre |
Hadis | Kureyş müşrikleri, Hz. Peygamber (sav)'le kader mevzuunda tartışmak için geldiler. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu (mealen): "O gün onlar yüzleri üstünde sürüklenirler. (Onlara) "tadın cehennemin dokunuşunu" (denilir). Şüphesiz ki biz, herşeyi bir takdir ile yarattık" (Kamer, 48-49). |
Etiketler:
Ebu Hüreyre,
Kamer Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Necm Suresi - Ibnu Abbas
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Necm Suresi |
Ravi | İbnu Abbas |
Hadis | Ebu Hüreyre (ra)'nin şu rivayete temas ettiği şeyden Lemem'e daha ziyade benziyenini görmedim: "Resulullah (sav) buyurdu ki: "Allah ademoğluna zinadan nasibini yazmıştır. Bu mutlaka ona ulaşacaktır: "Gözlerin zinası nazardır, dilin zinası konuşmaktır. Nefis de temenni eder ve iştah duyar, Ferc de bunu tasdik veya tekzib eder." |
Etiketler:
İbnu Abbas,
Necm Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Necm Suresi - Sa'bi
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Necm Suresi |
Ravi | Şa'bi |
Hadis | İbnu Abbas (ra), Arafat'ta Ka'b'la karşılaştı. Ka'b'a birşeyle sordu. Bunun üzerine Ka'b öyle bir tekbir getirdi ki, dağlarda yankılar yaptı, İbnu Abbas (ra) dedi ki; "Biz Beni Haşim'deniz!" Ka'b da: "Allah rü'yeti ile kelamını Muhammed ile Musa (a.s.) arasında taksim etti. Musa'ya Allah iki kere konuştu. Muhammed (sav) de Mirac'da Allah'ı iki kere gördü." Mesruk der ki: "Hz. Aişe (ra)'nin yanına girdim ve "Muhammed Rabbini gördü mü?" diye sordum. Bana: "Öyle bir şey söyledin ki, (korkudan) tüylerim kabardı (diken diken oldu)" dedi. "Ağır olun, (hemen reddetmeyin) deyip şu mealdeki ayeti okudum: "Andolsun ki O, Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını görmüştür" (Necm, 18). Buna şu cevabı verdi: "Bu ayet seni nereye götürmüş? (Ayeti anlamakta hata etmişsin, Ayette Resulullah (sav)'ın gördüğü belirtilen şey) Cibril (a.s.)'dir. Sana kim: "Muhammed Rabbini görmüştür" derse veya "Emredildiği tebligattan bir şey gizlemiştir" derse veya "Allah'ın gayb ilan ettiği şu beş şeyi bildiğini söylerse: "Kıyametin ilmi şüphesiz ki Allah'ın nezdindedir. Yağmuru O indirir. Rahimlerde olanı O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini bilmez..." (Lokman, 34) bil ki en büyük iftira ve yalanda bulunmuştur. Resulullah (sav)'ın, ayette bahsedilen rü'yeti Cebrail'le ilgilidir. Efendimiz'in gördüğü şey, Cebrail'dir. Resulullah (sav) Cebrail (a.s.)'i altı yüz kanadıyla fıtri suretinde ancak iki defa görmüştür: Bir defasında Sidretü'l-Münteha'da, bir defasında da (Mekke'nin aşağısında) Ciyad denilen yerde, ufku (her cihetiyle semayı) kaplamış vaziyette." |
Etiketler:
Necm Suresi,
Şa'bi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
25 Aralık 2011 Pazar
Necm Suresi -
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Necm Suresi |
Ravi | |
Hadis | Müslim merhum bir rivayetinde: "Resulullah (sav), Cebrail'i asli suretinde gördü" demiştir. |
Etiketler:
Necm Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Tur Suresi - Ibnu Abbas
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Tur Suresi |
Ravi | İbnu Abbas |
Hadis | Hz. Peygamber (sav): "Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışından sonra dahi teşbih et" (Tur, 49) ayetinde geçen "yıldızların batışından sonra" kılınacak namazın (idbare's-sücud), sabahın farzından önce kılınan iki rekat; (Kaf suresinde geçen) idbare's-sücud ile de akşamın farzından sonra kılınan iki rek'at olduğunu söylemiştir. |
Etiketler:
İbnu Abbas,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR,
Tur Suresi
24 Aralık 2011 Cumartesi
Kaf Suresi - Ibnu Abbas
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Kaf Suresi |
Ravi | İbnu Abbas |
Hadis | "Gecenin bir cüz'ünde ve secdelerin arkalarında da onu tesbih et" mealindeki ayette geçen "secdelerin arkalarında" tabiriyle ilgili olarak: "Cenab-ı Hakk, tesbihi, bütün namazların ardından yapmayı emretmektedir" demiştir. |
Etiketler:
İbnu Abbas,
Kaf Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Hucurat Suresi - Ebu Cebire Ibnu'd-Dahhak
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Hucurat Suresi |
Ravi | Ebu Cebire İbnu'd-Dahhak |
Hadis | Bir ayet, biz Beni Selime hakkında nazil oldu. Şöyle ki: "Hz. Peygamber (sav) bize geldiği vakit herkesin mutlaka iki veya üç adı vardı. Resulullah (sav) bu adlarından biriyle: "Ey falan!" diye bir kimseyi çağırınca kendisine: "Ey Allah'ın Resulü! O, bu isimle çağırılınca, kızar" diye ikaz ediyorlardı. İşte bu durum üzerine şu ayet indi: "Ey iman edenler, bir kavm diğer bir kavm ile alay etmesin. Olur ki (alay edilenler Allah indinde) kendilerinden (yani alay edenlerden) daha hayırlıdır. Kadınlar da kadınları (eğlenceye almasın). Olur ki onlar (eğlenceye alınanlar) kendilerinden daha hayırlıdır. Kendi kendinizi ayıplamayın. Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın, imandan sonra fasıklık ne kötü addır. Kim (Allah'ın yasak ettiği şeylerden) tevbe etmezse, onlar zalimlerin ta kendileridir" (Hucurat, 11). |
Hucurat Suresi - Bera
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Hucurat Suresi |
Ravi | Bera |
Hadis | "Hücrelerin arkasından sana ünleyenler, herhalde ekserisi aklı ermiyenlerdir..." (Hucurat, 4) mealindeki ayetle ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: "Bir adam kalkıp: "Ya Resulallah, benim övmem bir yüceltme yermem de alçaltmadır" dedi, Resulullah (sav): "Böyle yapmak Allah'a aittir" cevabını verdi." |
Etiketler:
Bera,
Hucurat Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
23 Aralık 2011 Cuma
Fetih Suresi - Ubey Ibnu Ka'b
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Fetih Suresi |
Ravi | Übey İbnu Ka'b |
Hadis | "Allah, peygamberine ve inananlara huzur indirdi. Onların takva sözünü tutmalarını sağladı" (Feth, 26) ayetinde geçen "takva sözü"nden, Lailahe İllallah'ın kastedildiğini Hz. Peygamber (sav)'den işittiğini söylemiştir. |
Fetih Suresi - Enes
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Fetih Suresi |
Ravi | Enes |
Hadis | "Ey muhammed! Doğrusu biz sana apaçık bir zafer sağlamışızdır. Allah böylece senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar, sana olan nimetini tamamlar, seni doğru yola eriştirir" (Feth, 1-2) ayetleri Hudeybiye dönüşü Hz. Peygamber (sav)'e nazil oldu. Ayette geçen "apaçık zafer (Feth-i Mübin)" Hudeybiye zaferidir. Ayet inince: "Ey Allah'ın Resulü, ne mutlu, kutlu olsun, saadetli olsun, Allah Teala hazretleri senin için ne yapacağını sana açıkladı. Acaba bize ne yapacak?" dediler, bunun üzerine şu ayet indi: "İman eden erkek ve kadınları, içinde ebedi kalacakları, içlerinde ırmaklar akan cennetlere koyar, onların kötülüklerini örter, Allah katında büyük kurtuluş işte budur" (Feth, 5). |
Etiketler:
Enes,
Fetih Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Ahkaf Suresi - Yusuf Ibnu Mahik
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Ahkaf Suresi |
Ravi | Yusuf İbnu Mahik |
Hadis | Hz.Muaviye (ra) Mervan'ı Hicaz'a vali tayin etmişti. Bu valiliği sırasında hutbe okudu ve hutbede Yezid İbnu Muaviye'nin ismini zikretmeye başladı. Maksadı, babası (Hz. Muaviye)den sonra ona biat etmekti. Abdurrahman İbnu Ebi Bekr, ona birşeyler söyledi. (Bu söze kızan) Mervan: "Yakalayın şunu!" emretti, (Abdurrahman hemen kaçıp) Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nin odasına girdi. Böylece onu yakalayamadılar. Bunun üzerine Mervan şunu söyledi: "Bu var ya, hakkında şu ayet inen kimsedir: (Mealen): "Ana ve babasına: "Öf size, benden evvel nice nice nesiller gelip geçtiği halde beni (tekrar diriltilip kabrimden) çıkarılacağımla mı tehdid ediyorsunuz? diyen (adam yok mu) anası, babası Allah'a yalvarırlar. (Ona): "Yazık sana. İman et. Allah'ın va'di hiç şüphesiz haktır" (derler). O ise: "Bu (dediğiniz) evvelkilerin masallarından başkası değildir" der." (Ahkaf, 17). Hz. Aişe (ra) perde gerisinden Mervan'a şu cevabı verdi: "Cenab-ı Hakk, Kur'an-ı Kerim'de bizimle ilgili olarak, (münafıkların iftirasından) beraetimi haber veren Nur süresindeki ayetlerden başka hiçbir şey inzal buyurmamıştır." |
22 Aralık 2011 Perşembe
Duhan Suresi - Enes
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Duhan Suresi |
Ravi | Enes |
Hadis | Resulullah (sav) buyurdular ki: "Bir mü'min için mutlaka (semadan) iki kapı vardır: Birinden ameli yükselir, diğerinden de rızkı iner. Bu mü'min ölünce, her iki kapı da ağlarlar. Şu ayet bu duruma işaret eder: "Ne gök ne yer onların üzerine ağlamadı..." (Duhan 29). |
Etiketler:
Duhan Suresi,
Enes,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Duhan Suresi - Ebu Hureyre
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Duhan Suresi |
Ravi | Ebu Hüreyre |
Hadis | Bir diğer rivayetinde şöyle denir: "Ha-mim ed-Duhan suresini cum'a gecesinde kim okursa mağfirete mazhar olur." |
Etiketler:
Duhan Suresi,
Ebu Hüreyre,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Zuhruf Suresi - Ibnu Abbas
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Zuhruf Suresi |
Ravi | İbnu Abbas |
Hadis | "Eğer (bütün) insanlar (küfre imrenecek) bir tek ümmet haline gelmeyecek olsalardı o çok esirgeyen (Allah)'a küfreden kimselerin evlerinin tavanlarını, üstünden çıkacakları merdivenleri, odalarının kapılarını, üzerine yaşlanacakları tahtları hep gümüşten yapardık!" (Zuhruf, 33-34) ayeti hakkında şu açıklamayı yaptı: Yani: "insanların tamamını küffar kılmayacak olsam, küffarın evlerine gümüşten tavan, gümüşten merdiven, gümüşten tahtlar yapardım." (Hadis muallaktır) |
Etiketler:
İbnu Abbas,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR,
Zuhruf Suresi
21 Aralık 2011 Çarşamba
Fussilet Suresi - Ibnu Abbas
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Fussilet Suresi |
Ravi | İbnu Abbas |
Hadis | "Ne (her) iyilik, ne de (her) kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel yol ne ise onunla önle. O zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse bile, sanki yakın dost(un olmuş)tur. Bu (en güzel haslete), sabredenlerden başkası kavuşturulmaz. Buna büyük bir hisseye malik olandan gayrisi eriştirilmez" (Fussilet, 34-35) ayetiyle ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: "(Ayette kastedilen en iyi yol) öfke anındaki sabır, kötülüğe maruz kalındığı andaki aftır. İnsanlar bunları yaptıkları takdirde, Allah onları korur, düşmanları da kendilerine eğilir. Sanki samimi dost olur." |
Etiketler:
Fussilet Suresi,
İbnu Abbas,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Fussilet Suresi - Ibnu Mes'ud
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Fussilet Suresi |
Ravi | İbnu Mes'ud |
Hadis | Kabe'nin yanında ikisi Sakifli, biri de Kureyşli veya ikisi Kureyşli biri Sakifli üç kişi biraraya geldi. Bunlar göbek yağları fazla, anlayışları kıt kimselerdi. Birisi: "Ne konuştuğumuzu Allah işitiyor mudur, ne dersiniz?" diye bir laf attı. Bir diğeri: "Sesli konuşursak işitir, gizli konuşursak işitmez olmalı" dedi. Üçüncü de: "Sesli konuşmamızı işitiyorsa, gizli konuşmamızı da işitiyordur." dedi. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: "Siz, ne kulaklarınız, ne gözleriniz, ne de derileriniz kendi aleyhinize sahicilik eder diye (düşünüp) sakınmadınız. Bilakis Allah yapmakta oduklarınızın birçoğunu bilmez sandınız. Rabbinize karşı beslediğiniz şu zannınız (yok mu?) İşte sizi o helak etti. Bu yüzden hüsrana düşenlerden oldunuz" (Fussilet, 22-23). |
Mu'min Suresi - Ebu Hureyre
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Mü'min Suresi |
Ravi | Ebu Hüreyre |
Hadis | Resulullah (sav) buyurdular ki: "Her kim akşam olunca Ha-mim el-Mü'min süresini baştan (4.) ayetine kadar ve ayete'l-Kürsi'yi okuyacak olursa bu iki Kur'an kıraati sayesinde sabaha kadar muhafaza olunur. Kim de aynı şeyleri sabahleyin okursa onlar sayesinde akşama kadar muhafaza edilirler." |
Etiketler:
Ebu Hüreyre,
Mü'min Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
20 Aralık 2011 Salı
Zumer Suresi - Ibnu Mes'ud
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Zümer Suresi |
Ravi | İbnu Mes'ud |
Hadis | Cebrail (a.s.) Resulullah (sav)'a gelerek: "Ey Muhammed, Allah semayı bir parmak üzerine, arzları bir parmak üzerine, dağları bir parmak üzerine, nehirleri bir parmak üzerine, diğer mahlukatı bir parmak üzerine koydu, sonra şöyle buyurdu: "Ben (kainat mülkünün) Melikiyim." Resulullah (sav) güldü ve: "Allah'ı hak (ve layık) olduğu vech ile takdir etmediler. Halbuki kıyamet günü arz toptan ancak O'nun bir kabzasıdır. Gökler de onun sağ eliyle (toplanıp) dürülmüşlerdir..." (Zümer, 67) mealindeki ayeti okudu. |
Etiketler:
İbnu Mes'ud,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR,
Zümer Suresi
Zumer Suresi - Ibnu Abbas
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Zümer Suresi |
Ravi | İbnu Abbas |
Hadis | Bir kavim cinayete bulaştı ve çokça adam öldürdü, zinaya bulaştı ve bunda ileri gitti. Şirke düşerek tevhid'i ihlal etti ve bunda ileri gitti. Sonunda Hz. Peygamber (sav)'e müracat ederek: "Ey Muhammed! Bizi davet ettiğin şeyler gerçekten güzel. Ancak, önceden işlediğimiz günahların bir kefareti var mı; bize önce bundan haber versen!" dediler. Bunun üzerine şu ayet indi: "Onlar ki Allah'ın yanına başka bir Tanrı daha (katip) tapmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler. Kim bunlar(dan birini) yaparsa cezaya çarpar. Kıyamet günü de azabı katmerleşir ve o (azabın) içinde hor ve hakir ebedi bırakılır. Meğer ki (şirkten) tevbe edip iyi amel (ve hareket)de bulunan kimseler ola. İşte Allah bunların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok mağfiret edici, çok esirgeyicidir" (Furkan, 68-70). İbnu Abbas şu açıklamayı yaptı: "Allah şirklerini imana, zinalarını ihsana (muhsanlık = namusluluk) çevirir" demektir. (Şu ayet de bu mesele üzerine) indi: "De ki: "Ey kendilerinin aleyhinde (günahda) haddi aşanlar, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları affeder, şüphesiz ki O, çok affedicidir, çok esirgeyicidir." (Zümer, 53). |
Etiketler:
İbnu Abbas,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR,
Zümer Suresi
Sad Suresi - Ibnu Abbas
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Sad Suresi |
Ravi | İbnu Abbas |
Hadis | Ebu Talib hastalanınca Kureyş de Resulullah (sav) da yanına geldiler. Ebu Talib'in yanında bir kişilik yer vardı. Ebu Cehil oraya Resulullah (sav)'ın oturmasını önlemek için hemen kalktı. Kureyşliler Resulullah (sav)'ı Ebu Talib'e şikayet ettiler. Ebu Talib: "Ey kardeşimin oğlu! Kavminden ne istiyorsun?" dedi. Resulullah (sav): "Kendilerinden bir kelime istiyorum. Eğer söylerlerse, bütün Araplar o kelime sayesinde kendilerine uyacak bütün Acem o kelime sayesinde cizye ödeyecek" dedi. Ebu Talib atılarak: "Yani tek bir kelime mi?" diye sordu. Resulullah (sav): "Evet amcacığım tek bir kelime! Lailahe İllallah (Allah'tan başka ilah yoktur!) diyecekler. "Tek Allah mı? Biz son dinde bunu işitmedik, bu bir uydurmadır!" dediler. Bunun üzerine şu ayetler indi: "Sad. O şanlı, şerefli Kur'an'a yemin ederim ki, (gerçek), inkar edenler(in iddia ettikleri gibi değildir). Bilakis (onların dışı boş) bir onur, (içi ise tam) bir tefrika içindedir. Biz kendilerinden evvel nice ümmetleri helak ettik. O zaman ne çığlıklar kopardılar. Halbuki (o vakit, azabtan kaçıp) kurtulma vakti değildi. O kafirler içlerinden (kendilerinin başına çökecek) tehlikeleri bildiren (bir peygamber) geldiğine şaştılar. "Bu, dediler, bir büyücü, bir yalancıdır. O bütün tanrıları bir tek Tanrı mı yapmış. Bu cidden acayip bir şey. Onların elebaşlarından bir güruh (birbirine): "Yürüyün, mabudlarınıza (ibadette) sebat edin. Şüphesiz ki, arzu edilecek olan budur" diyerek kalkıp gitmişti. Biz bunu diğer dinde işitmedik. Bu, uydurmadan başka bir şey değildir. O Kurban aranızdan ona mı indirilmiş? dedi." (Sad, 1-8). |
Etiketler:
İbnu Abbas,
Sad Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
19 Aralık 2011 Pazartesi
Saffat Suresi - Ubey Ibnu Ka'b
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Saffat Suresi |
Ravi | Ubey İbnu Ka'b |
Hadis | Hz. Peygamber (sav)'e şu ayetten sordum: "Onu (Yunus'u) yüz bin veya daha çok kişiye peygamber gönderdik" (Saffat, 147). Bana: "Onlar yirmi bin fazlaydılar" diye cevap verdi. |
Ya-sin Suresi - Ebu Zerr
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Ya-sin Suresi |
Ravi | Ebu Zerr |
Hadis | Ben Resulullah (sav) ile birlikte, mescidde idim, o sırada güneş batıyordu. Bana: "Ey Ebu Zerr, biliyor musun güneş nereye gidiyor?" diye sordu. "Allah ve Resulü, daha iyi bilir" dedim. "Arşın altında secde etmeye gidiyor. (Secde için önce) izin ister. Kendisine izin verilir. Secde ettiği halde kendisinden bunun kabul edilmeyeceği zaman yakındır. O zaman izin ister fakat verilmez, kendisine: Geldiğin yere dön ve battığın yerden doğ, denir, işte bunu şu ayet ifade etmektedir: "Güneş de (ilahi bir ayettir ki) müstekarrına (duracağı zamana) kadar cereyan etmektedir..." (Ya-Sin, 38). Resulullah (sav) ilave etti: "Bu (durma hadisesi) ne zamandır, bilir misin? Bu, kişiye imanının fayda vermeyeceği, artık inançsız hale geldiği zamandır." |
Etiketler:
Ebu Zerr,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR,
Ya-sin Suresi
Ya-sin Suresi - Ibnu Abbas
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Ya-sin Suresi |
Ravi | İbnu Abbas |
Hadis | Antakya şehrinde firavunlardan bir firavun vardı. Allahu Teala Hazretleri ora halkına elçiler gönderdi. Bunlar üç kişiydiler. İkisi önce geldi, bunları yalanladılar. Allah bunları bir üçüncüyle takviye etti. Elçiler, onları hakka çağırıp, emredilen şeyleri açıklayıp, dinlerinin batıl olduğunu söyledikleri vakit; peygamberlere: "Biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık, vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşlarız. Bizden size muhakkak acıklı bir işkence de dokunur dediler. Peygamberler de: "Sizin uğursuzluğunuz (musibetleriniz)", dediler, "kendi beraberinizdedir. Size nasihat edilirse mi? Hayır, siz haddi aşıp taşanlar güruhusunuz." (Ya-Sin 18-19). (Rezin ilavesidir. Bu manada bir rivayet Taberi Tefsirinde gelmiştir (22, 101)) |
Etiketler:
İbnu Abbas,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR,
Ya-sin Suresi
18 Aralık 2011 Pazar
Ya-sin Suresi - Enes
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Ya-sin Suresi |
Ravi | Enes |
Hadis | Hz. Peygamber (sav) buyurdu ki: "Her şeyin bir kalbi vardır. Kur'an'ın kalbi de Ya-Sin'dir. Kim bu sureyi okursa, Cenab-ı Hakk, bu okuması sebebiyle kendisine, Kur'an-ı Kerim'i -Ya-Sin hariç- on kere okumuş sevabını verir." |
Etiketler:
Enes,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR,
Ya-sin Suresi
Fatir Suresi - Ebu Said
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Fatır Suresi |
Ravi | Ebu Said |
Hadis | Resulullah (sav), "Sonra biz o kitabı kullarımızdan (beğenip) seçtiklerimize miras bıraktık. İşte onlardan kimi nefsine zulmedendir. Onların bazısı mutedildir, onlardan bir kısmı da Allah'ın izniyle hayrat (ve hasenat yarışların)da öncü ol(up kazan)andır!" (Fatır, 32) ayeti hakkında şunu söyledi: "Bunların hepsi aynı makamdadır, hepsi de cennettedir." |
Etiketler:
Ebu Said,
Fatır Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Sebe Suresi - Ebu Hureyre
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Sebe Suresi |
Ravi | Ebu Hüreyre |
Hadis | Resulullah (sav) buyurdu ki: "Allahu Teala Hazretleri semada bir işin yapılmasına hükmetti mi, Rabb-i Teala'nın sözüne ihtiramla, melaike (a.s.) korku ile kanatlarını birbirine vururlar. Rabb Teala'nın işitilen sözü düz bir kaya üzerinde (hareket eden) zincirin sesi gibidir. Meleklerin kalplerinden korku açılınca (Cebrail ve Mikail gibi mukarreb meleklere): "Rabbiniz ne buyurdu?" diye sorarlar. Onlar da: "Allah Teala hazretleri hakkı söylemiştir. Zaten O, yüce ve uludur" derler. O'nun sözünü, kulak kabartan (şeytanlar gizlice) işitir. Kulak hırsızı şeytanlar (yerden göğe kadar) birbirlerinin üstünde (zincirleme) dizilmiş ve kulak hırsızlığına hazırlanmış bulunur. - Süfyan (İbnu Uyeyne) eliyle tarif etti: Parmaklarını önce (üst üste) dizdi, sonra açtı- (En üstteki, ilahi kelamı işitir ve alttakine verir, o da kendi altındakine verir. Böylece gele gele sihirbaz ve kahinlerin diline kadar ulaşır. Bazan kelimeyi aşağıdakine vermeden önce bir şahap, şeytana ulaşır. Bazan şahap kendisine isabet etmezden önce kelimeyi aşağısındakine vermiş olur. (Sihirbaz ve kahinler kendilerine bu şekilde ulaşan hırsızlama habere) yüz kadar da kendileri ilave ederek yalanlar düzerler. Emr-i İlahi yeryüzünde tahakkuk edince halk kendi arasında: "Bu işin olacağı bize daha önce falan falan günlerde haber verilmemiş miydi?" derler. Böylece, semada (kulak hırsızlığı yoluyla) işitilmiş olan haber böylece tasdik edilir." |
Etiketler:
Ebu Hüreyre,
Sebe Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
17 Aralık 2011 Cumartesi
Ahzab Suresi - Ebu Hureyre
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Ahzab Suresi |
Ravi | Ebu Hüreyre |
Hadis | Resulullah (sav) buyurdular ki: "Hz. Musa (a.s.) son derece haya sahibi ve sıkı örtünen birisi idi. İstihyası (haya duygusunun fazlalığı) sebebiyle bedeninden hiçbir yer görülmezdi. Beni İsrail'den bazıları ona eziyette bulundu. (Şöyle ki: Bir gün aralarında): "Onun bu şekilde sıkı giyinmesine bedenindeki bir kusur sebep olmasın? Muhakkak ki o, ya abraştır, ya da debbelidir (hayasında şişme vardır) veya bir başka afete maruzdur" diye dedikodu yaptılar. Cenab-ı Hakk Hz. Musa'yı bu dedikodularından tebrie etmek diledi. Yine bir gün Hz. Musa (a.s.) bir tenhada, elbiselerini bir taş üzerine bırakıp tek başına suya girmiş yıkanıyordu. Yıkanması tamam olunca, giyinmek üzere çamaşırlarına doğru yürüdü.Tam bu sırada, üzerinde giyecekler olduğu halde taş yuvarlanmaya başladı. Hz. Musa (a.s.) değneğini eline alıp taşı yakalamaya çalıştı. Bu sırada "Elbisem ey kaya! Elbisem ey kaya!" diye de bağırıyordu. (Taşın peşinden koşarken) Beni İsrail'den bir cemaatın yanına kadar vardı. Hz. Musa'yı çıplak vaziyette gördüler, yaratılışça herkesten güzel (ve kusursuz) ve dedikodulardan beri idi. Kaya durdu. Hz. Musa (a.s.) çamaşırını alıp giydi. Sopasıyla taşa vurmaya başladı. (Ebu Hüreyre der ki): "Allah'a kasem olsun, o taşta sopa darbeleri sebebiyle üç veya dört tane bere izi var." Şu ayet bu hadiseye işaret etmektedir: "Ey iman edenler, siz de Musa'yı incitenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah indinde yüzü (itibarlı bir zat) idi" (Ahzab, 69). |
Etiketler:
Ahzab Suresi,
Ebu Hüreyre,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Ahzab Suresi - Ibnu Abbds
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Ahzab Suresi |
Ravi | İbnu Abbds |
Hadis | Resulullah (sav) muhacir olan mü'min kadınlar dışında kalanlarla evlenmekten men edildi. Ayet şöyle buyurur: "Bundan sonra kadınlar(ı alman) ve bunları herhangi zevcelerle değiştirmen, güzellikleri hoşuna gitse de, sana helal olmaz. Sağ elinin malik olduğu (cariyeler) müstesna. Allah her şeye nigahbandır" (Ahzab 52). Keza Allah, "Mü'min cariyelerinizi..." (Nisa, 25); "Nefsini peygambere bağışlayan mü'min kadın"ı (Ahzab, 50) helal kıldı. İslam'dan başka bir dinde olanların hepsini haram kılıp sonra da şöyle buyurdu, (Mealen): "... Kim imanı tanımayıp kafir olursa her halde bütün yaptığı boşuna gitmiştir ve o, ahirette en çok ziyana uğrayanlardandır" (Maide, 5). Yine ayet-i kerime şöyle buyurur: "Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin zevceleri ve Allah'ın sana ganimet (olarak nasib) ettiklerinden sağ elinin malik olduğu kadınları, seninle beraber (Medine'ye) hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını, teyzenin kızlarını, bir de eğer mü'min bir kadın kendisini Peygamber'e bağışlayıp da eğer Peygamber de nikahla almak isterse onu -(fakat bu sonuncusunu) diğer mü'minlere değil, yalnız sana has olmak üzere- senin için helal kıldık..." (Ahzab, 50). İşte bunlar dışında kalan bütün kadınlar Hz. Peygamber'e haram edilmiştir. |
Etiketler:
Ahzab Suresi,
İbnu Abbds,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Ahzab Suresi - Urve
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Ahzab Suresi |
Ravi | Urve |
Hadis | Hz. Aişe buyurmuştur ki: "Havle Bintu Hakim (ra), Resulullah (sav)'a kendisi gelip evlenme teklif edenlerdendir." Aişe (ra) devamla dedi ki: "Ben (kıskançlığın şevkiyle): "Kadın kısmı bir erkeğe evlenme teklifi yapmaktan sıkılmaz mı?" (diyerek bu şekilde Hz. Peygamber (sav)'a teklifte bulunanları kınardım). Ne zaman ki: "Onlardan kimi dilersen (nevbetinden) geri bırakır, kimi de dilersen yanına alabilirsin. (Nevbetinden) geri bıraktıklarından kimi istersen (nezdine almak)da da sana güçlük yoktur..." (Ahzab, 51) mealindeki ayet nazil oldu, (kendimi tutamayarak): "Ey Allah'ın Resulü, görüyorum ki, Rabbin seni memnun kılmada gecikmiyor" dedim. |
Etiketler:
Ahzab Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR,
Urve
16 Aralık 2011 Cuma
Ahzab Suresi - Aise
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Ahzab Suresi |
Ravi | Aişe |
Hadis | Eğer Hz. Peygamber (sav) kendisine inen vahiyden bir şey gizleseydi şu ayeti gizlerdi: "(Habibim) hatırla o zamanı ki; Allah'ın kendisine -İslam'la- nimet verdiği ve senin de yine kendisine lütufta bulunduğun zata sen: "Zevceni uhdende tut. Allah'tan kork" diyordun da Allah'ın açığa çıkarıcısı olduğu şeyi içinde gizliyor, insanların (dedikodusundan) korkuyordun. Halbuki Allah kendisinden korkmana daha layıktı. Şimdi madem ki Zeyd o kadından ilişiğini kesti, biz onu sana zevce yaptık. Ta ki oğullukların, kendilerinden ilişkilerini kestikleri zevceler(ini almakta) mü'minler üzerine günah olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir" (Ahzab, 37). Nitekim Hz. Peygamber (sav), Zeyneb'le evlenince: "Oğlunun helallığıyla evlendi" dediler. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu mealdeki ayeti indirdi: "Muhammed adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. Fakat Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur, Allah herşeyi hakkiyle bilendir (Ahzab, 40). Resulullah (sav) Zeyd'i küçükken evlat edinmişti. Büyuyüp delikanlı oluncaya kadar yanında kaldı. Herkes onu Zeyd İbnu Muhammed diye çağırıyordu. Bu sebeple Cenab-ı Hakk şu mealdeki ayeti inzal buyurdu: "Onları babalarına nisbet ederek çağırın. Bu, Allah indinde daha doğrudur. Eğer babalarının (kim olduğunu) bilmiyorsanız o halde (esasen) dinde kardeşleriniz (olmakla beraber) dostlarınızdır da" (Ahzab, 5). |
Etiketler:
Ahzab Suresi,
Aişe,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Ahzab Suresi - Enes
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Ahzab Suresi |
Ravi | Enes |
Hadis | Biz şu ayeti amcam Enes İbnu'n-Nadr hakkında indi biliyorduk, (mealen): "Mü'minler içinde Allah'a verdikleri sözde sadakat gösteren nice erler var. İşte onların kimi adağını ödedi, kimi de (bunu) bekliyor. Onlar hiçbir suretle (ahidlerini) değiştirmediler." (Ahzab 23). |
Etiketler:
Ahzab Suresi,
Enes,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Ahzab Suresi - Ibnu Abbas
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Ahzab Suresi |
Ravi | İbnu Abbas |
Hadis | "Allah bir adamın içinde iki kalp yaratmadı." (Ahzab, 4) mealindeki ayet hakkında şunu söylerdi: "Bir gün, Hz. Peygamber (sav) namaz kılmak için kalkmıştı, namazda bir hata yaptı. Cemaatte onunla namaz kılan münafıklar derhal: "Bakın, bunun iki kalbi var, bunlardan biri sizinle, biri onlarla (ashabıyla)" dediler, işte onların bu sözü üzerine bu ayet nazil oldu." |
Etiketler:
Ahzab Suresi,
İbnu Abbas,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
15 Aralık 2011 Perşembe
Ahzab Suresi - Ibnu Omer
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Ahzab Suresi |
Ravi | İbnu Ömer |
Hadis | Biz, Resulullah (sav)'ın azadlısı olan Zeyd İbnu Harise'ye sadece Zeyd İbnu Muhammed diye sesleniyorduk. Bu davranışımız, "Onları babalarına nisbet ederek çağırın..." (Ahzab, 5) mealindeki ayet ininceye kadar devam etti. |
Etiketler:
Ahzab Suresi,
İbnu Ömer,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Secde Suresi - Enes
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Secde Suresi |
Ravi | Enes |
Hadis | Müslümanlar, Resulullah (sav) zamanında akşamla yatsı arasında nafile namaz kılıyorlardı. Bunun üzerine "Yanları yataklarından uzaklaşır, korku ve ümid ile Rablerine dua ederler..." ayeti nazil oldu. (Hasan Basri merhum: "Ayet-i kerime kıyamul-leyl yani gece namazı ile ilgilidir, o kastedilmektedir" demiştir) |
Etiketler:
Enes,
Secde Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Secde Suresi - Cabir
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Secde Suresi |
Ravi | Cabir |
Hadis | Hz. Peygamber (sav) Elif-Lam-Mim Tenzil ve Tebareke'llezi bi-Yedihi'l-Mülk surelerini okumadan uyumazdı. Tavus (ra), bu iki surenin faziletçe Kur'an'daki diğer surelerden herbirine yetmiş kat üstün olduğunu söylerdi. |
Etiketler:
Cabir,
Secde Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
14 Aralık 2011 Çarşamba
Rum Suresi - Ebu Sa'id
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Rum Suresi |
Ravi | Ebu Sa'id |
Hadis | "Bedir günü Rumlar, İranlılara galebe çaldı. Bu zaferden müzminler de sevindi. Bunun üzerine şu mealdeki ayet nazil oldu (okundu): "Elif-Lam-Mim, Rumlar mağlub oldu, yakın bir yerde. Halbuki onlar bu yenilmelerinin ardından galib olacaklar birkaç yıl içinde. Önünde de sonunda da emir Allah'ındır. O gün mü'minler Allah'ın nusretiyle ferahlayacak" (Rum 1-4). |
Etiketler:
Ebu Sa'id,
Rum Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Ankebut Suresi - Ummu Hani
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Ankebut Suresi |
Ravi | Ümmü Hani |
Hadis | "Erkeklere yaklaşıyor, yol kesiyor ve toplantılarınızda fena şeyler yapmıyor musunuz?" (Ankebut 29) mealindeki ayette zikredilen toplantılarındaki fena şeylerden maksad nedir? diye Resulullah (sav)'a sordum. Bana şöyle cevap verdi: "Onlar orada sesli sesli yelleniyorlar, oradan geçen kimselere de çakıl vs. fırlatıp onlarla eğleniyorlardı."%732 |
Etiketler:
Ankebut Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR,
Ümmü Hani
Kasas Suresi - Ebu Hureyre
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Kasas Suresi |
Ravi | Ebu Hüreyre |
Hadis | "(Ey Muhammed) Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin, ama Allah dilediğine hidayet verir" (Kasas 56) ayeti hakkında şunu söylemiştir: "Bu ayet Resulullah (sav)'ın, amcası Ebu Talib'in İslam'a girmesini ısrarla istemesi üzerine nazil oldu." |
Etiketler:
Ebu Hüreyre,
Kasas Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
13 Aralık 2011 Salı
Neml Suresi - Ebu Hureyre
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Neml Suresi |
Ravi | Ebu Hüreyre |
Hadis | Dabbetu'l-arz, beraberinde Hz. Musa'nın asası ve Hz. Süleyman (a.s.)'ın mühürü olduğu halde çıkar. Asa ile mü'minlerin yüzünü cilalar, mührü de kafirlerin burnuna basar. Öyle ki, sofra ehli toplanınca biri diğerine (yüzündeki parlaklıktan dolayı) "Ey mü'min!" der, diğeri de (öbürüne, burnundaki mühür damgası sebebiyle): "Ey kafir!"der. (Yani mü'min de kafir de yüzünden tanınır). |
Etiketler:
Ebu Hüreyre,
Neml Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Suara Suresi - Ibnu Abbas
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Şuara Suresi |
Ravi | İbnu Abbas |
Hadis | Şu "Sen ilkin en yakın hısımlarını inzar et" (Şuara 214) mealindeki ayet indiği zaman, Resulullah (sav) Safa tepesi üzerine çıktı ve şöyle bağırmaya başladı: "Ey Beni Fihr!, Ey Beni Adiyy!" Bunlar Kureyş kabilesine mensup boylardı. Toplandılar. Onlara şöyle hitab etti: "Ben size, "şu vadide atlılar var, sizlere saldırmak istiyor" desem, beni tasdik eder misiniz?" Hep beraber şu cevabı verdiler: "Evet, tasdik ederiz, şimdiye kadar hiç yalanına rastlamadık, hep doğru söyledin." "Öyleyse dinleyin" dedi. "Önünüzde bekleyen şiddetli bir azabı size haber veriyorum." Ebu Leheb atılıp: "Ey Muhammed, ey kuruyasıca! Bizi bunun için mi çağırdın?" dedi. Bunun üzerine: "Ebu Leheb'in iki eli kurusun. Kendisi de kurudu..." diye başlayan Ebu Leheb suresi nazil oldu. |
Etiketler:
İbnu Abbas,
Şuara Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Furkan Suresi - Ibnu Abbas
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Furkan Suresi |
Ravi | İbnu Abbas |
Hadis | "O gün zalim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamberlerle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene, keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kur'an'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor" der" (Furkan 27-30) mealindeki ayet hakkında şu açıklamayı yaptı: "Ayette zikri geçen zalim Ukbe İbnu Ebi Muayt'tır. Zikri geçen dost (halil) da Ümeyye İbnu Haleftir. Dostum Übeyy olduğu da söylenmiştir. (Ayetin inişi bunlarla ilgilidir). Şöyle ki: Ukbe bir yemek hazırlayarak Kureyş'in eşrafını davet eder. Resulullah (sav) da onların arasındadır. Resulullah (sav), "Ukbe kelime-i tevhidi söylemedikçe, yemekten almayacağım" söyledi. Ukbe bu isteği yerine getirdi. Bunun üzerine dostu olan Ümeyye İbnu Halef veya Übeyy ona gelerek: "Sabii mi oldun?" dedi. Ukbe: "Hayır, ancak yemek yemeden evimden ayrılmasından utandım" diye cevap verdi. Übeyy: "Öyleyse, gidip onun yüzüne tükürmezsen ben de senden razı olmayacağım!" dedi. Ukbe, bu talebe müsbet cevap vererek, isteneni yaptı. Ceza olarak Bedir günü yakalanıp idam edildi. Bu rivayetin kaynağı asılda gösterilmemiştir. Ancak rivayeti mana olarak, Taberi Tefsir'inde (18, 6), İbnu Abbas rivayeti olarak kaydeder. Ayrıca, El-Vahidi, Esbabı'n-Nüzul'da (s. 191); Suyüti, ed-Dürrül-Mensur'da (5, 68) kaydetmiştir. |
Etiketler:
Furkan Suresi,
İbnu Abbas,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
12 Aralık 2011 Pazartesi
Nur Suresi - Cabir
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Nur Suresi |
Ravi | Cabir |
Hadis | Abdullah İbnu Übey İbni Selül cariyesine: "Git biraz fahişelik yap (da para kazan)" diye emretti. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk: "Dünya hayatinin geçici menfaatini elde etmek için, iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın..." (Nur 33) mealindeki ayeti inzal buyurdu. |
Etiketler:
Cabir,
Nur Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Nur Suresi - Aise
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Nur Suresi |
Ravi | Aişe |
Hadis | Allah ilk muhacir kadınlara rahmetini bol kılsın; "Kadınlar baş örtülerini yakalarının üzerini (örtecek şekilde) koysunlar" (Nur 31) ayeti indiği zaman örtülerini (kenardan) yırtarak onunla (yüzlerini de) örttüler. |
Etiketler:
Aişe,
Nur Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Nur Suresi - Zuhri
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Nur Suresi |
Ravi | Zühri |
Hadis | Urve ve başkalarından almış olarak Hz. Aişe'nin şu rivayetini nakleder: Hz. Aişe (ra) buyurmuştur ki: "Resulullah (sav) bir sefere çıkacağı zaman kadınları arasında kur'a çeker, kur'a kime çıkarsa onu beraberinde sefere götürürdü. Bir sefer sırasında da benim okum çıktı ve yolculuğuna ben refakat ettim. Bu sefer, örtünme emri geldikten sonra idi. Ben yol sırasında deve sırtında giden bir mahmil içinde taşınıyordum. Konak yerlerinde de onun içinde iken iniyordum. Resulullah (sav)'ın o gazvesi sona erinceye kadar hep böyle yol aldık. Nihayet geri döndü ve Medine'ye yakın bir yerde konakladık. Geceleyin bir müddet kaldıktan sonra dönüş emri verildi. Dönüş emri çıktığı sırada ben kalkıp (kaza-yı hacet için tek başıma) ordudan ayrılıp gittim, ihtiyacımı gördükten sonra bineğime geri geldim. O sırada göğsümü yokladım. Yemenin göz boncuğundan yapılmış gerdanlığım kopmuştu. Aramak üzere geri döndüm. Onu aramak beni epeyce oyaladı. Benim bineğimle meşgul olan askerler gelip mahmilimi deveme yüklemişler. Zannetmişler ki ben mahmilin içindeyim. O zamanlar kadınlar çok hafifti. Az yedikleri için şişman değillerdi. Askerler mahmilimi kaldırırken hafifliğine şaşırmayıp yüklemişler. Ben zaten küçük yaşta bir kadındım: Hülasa devemi sürüp gitmişler. Ordu gittikten sonra gerdanlığımı buldum. Ordugaha geri döndüğüm zaman kimseyi bulamadım. Herkes gitmişti. Önce bulunduğum yere geldim. Beni bir müddet sonra kaybetmiş olduklarını farkederek aramaya geleceklerini düşündüm. Bu halde iken uyku bastırmış ve uyuyup kalmışım. Safvan İbnu Muattal es-Sülemi -ki bilahere (Zekvan'da ikamet ederek) Zekvani unvanını da almıştır- (geri gözcülüğü vazifesiyle) ordugahın gerilerinde geceyi geçirmişti. Sabah olunca benim menzilden geçerken uyuyan bir insan karaltısı görerek yanıma geldi. Görür görmez beni tanıdı. Zira örtünme emri gelmezden önce beni görmüştü. Ben onun istirca sesiyle "İnna lillah ve inna ileyhi raci'un = Biz Allah'ın kullarıyız ve Allah'a dönüp varacağız" uyandım. Derhal başörtümle yüzümü örttüm. Allah'ma kasem olsun bana tek kelime konuşmadı, istircaından başka bir tek sözünü de işitmedim, indi ve devesini ıhtırdı. Binmem için devenin ön ayaklarına ayağıyla bastı. Ben de bindim. Devemi önden çekti, böylece yol aldık. Ordu bir yerde konakladığı sırada onlara yetiştik. (Gecikme hadisesini iftira vesilesi yaparak) benim yüzümden helak olanlar oldu. Bu işte en büyük vebal de Abdullah İbnu Ubey İbni Selül'e düşmüştü. Medine'ye geldiğimiz zaman bir ay kadar hasta yattım. Meğer bu esnada iftira edenlerin dedi-koduları herkesi meşgul ediyormuş. Benim ise hiçbir şeyden haberim olmadı. Ancak bir husus bende kuşku uyandırmıştı. Resulullah (sav)'da, başka zaman hastalanınca gördüğüm iltifat ve alakayı göremiyordum. Yanıma girip selam veriyor, sonra da: "Şu sizinki nasıl?" deyip çıkıyordu. Bu davranışından biraz işkilleniyordum ama yine de (ortalığı saran) fitneden bihaberdim. Bu halde nekahet devresine girdim. Bir gece, ben ve Ümmü Mistah o zaman için hela olarak kullandığımız menası (denen çukurların bulunduğu semte) doğru gitmiştik. Biz buraya, geceden geceye çıkardık. (Hicab ayetinden sonra) evlerde helalar inşa edilince çıkmaz olduk. Bundan önce biz de, eski Arapların def-i hacetteki usulüne uyuyorduk. Ben ve Ümmü Mistah -ki bu kadın Ebu Rühm İbnu Muttalib İbni Abdi Menaf'ın kızıdır- böylece yürüdük. Onun annesi Ebu Bekri's-Sıddik'in teyzesi olan Sahr İbnu Amir'in kızıdır. Oğlu da Mistah İbnu Üsase İbnu Ubad İbni'l-Muttalib'dir. İşimiz bittikten sonra yürüyorduk. Ümmü Mistah, ayağı örtüsüne takılarak düştü. Kadın (böyle can yakıcı durumlarda soylemnesi adet olan "düşmanın helak olsun" demedi): "Mistah helak olsun!" diye (oğluna) beddua etti. Ben kadına: "Amma da yaptın!" Bedir gazvesine katılan bir kimseye beddua ediyorsun ha!" dedim. "Anacığım! onun ne söylediğini işitmedin mi?" dedi. "Ne söylemiş ki?" dedim. Bunun üzerine iftiracıların söylediklerini bir bir anlattı. Hastalığıma yeni hastalık katıldı. Eve dönünce, Resulullah (sav) yanıma girdi ve: (İsmimi söylemeden) "Adamınız nasıl." dedi. Ben: "Ebeveyninim yanına gitmeye izin ver" dedim. Ben, haberin aslını annemle babamdan işitmek istiyordum. Resulullah (sav) izin verdi, ben de ebeveyninim yanma geldim. Anneme: "Ey anneciğim, halk arasında söylenen bu sözler nedir?" dedim. "Ey kızım! Sen bu meseleyi büyütme. Allah'a kasem olsun güzel ve kocasının yanında sevgili olan, birçok kumaları (ortak) bulunan bir kadın hakkında her zaman çok dedikodu ederler" dedi. Ben: "Sübhanallah, demek halk böyle söylüyor ha!" dedim. O gece sabaha kadar hiç durmadan ağladım. Ne gözümün yaşı dindi, ne de gözüme uyku girdi. Sabah oldu, ben hala ağlıyordum. Resulullah (sav) o gün Ali İbnu Ebi Talib'i ve Üsame İbnu Zeyd (ra)'i çağırmıştı. Benimle ilgili vahyin gecikmesi üzerine ailesiyle ayrılma hususunda onlarla istişare ediyordu. Üsame (ra), ehlinin suçsuzluğu hususunda onlara karşı içinde beslediği sevgiye dayanarak, bildiği hususu şöyle dile getirmişti: "Ey Allah'ın Resulü! Onlar zevcelerinizdir. Allah'a kasem olsun, onlar hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyoruz." Ali İbnu Ebi Talib de şöyle demişti: "Ey Allah'ın Resulü, Allah sana darlık vermez. Ondan başka kadın çoktur. Sen cariyene sor, (onun halini o daha iyi bilir), sana gerçeği haber verir." Resulullah (sav) bu tavsiye üzerine cariyemiz Berire'yi çağırdı ve: "Ey Berire, söyle! Aişe'de sana şüphe verici bir husus gördün mü?" diye sordu. Berire: "Hayır! Seni hak üzerine peygamber olarak gönderen Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, ben onda fena bulduğum bir şey görmedim. Ayıplanabilecek tek gördüğüm şey şudur: "Yaşı genç olduğu için, ailesi için yoğurduğu hamurun üzerine uyur, bu sırada gelen keçi, hamurdan yerdi." (Bu soruşturma sonunda) Resulullah (sav) kalkıp mescidde bir hutbe okur. Bu iftirayı ilk defa çıkaran Abdullah İbni Ubey İbni Selül hakkında söz etmekten özür dileyerek, minberde şunları söyler: "Ehlim hakkında bana sıkıntı veren adamı cezalandırmada, intikamımı almada bana kim yardım edecek? Allah'a yemin olsun ehlim hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyorum. Adı iftiraya karıştırılan bir adamdan söz ettiler. Onun hakkında da hayırdan başka bir şey bilmiyorum. O ailemin yanına ben olmayınca hiç girmemiştir." Resulullah (sav)'ın bu sözleri üzerine (Evs kabilesinin reisi) Sa'd İbnu Muaz (ra) kalktı ve: "Ey Allah'ın Resulü! Allah'a yemin olsun biz ondan senin intikamını alırız! Eğer Evs kabilesindense boynunu vururuz. Hazreçli kardeşlerimizden ise, bize sen emredersin, biz emrini aynen yerine getiririz!" dedi. Hazreç kabilesinin reisi olan Sa'd İbnu Ubade ayağa kalktı. Sa'd aslında salih bir kimseydi. Ancak (Sa'd İbnu Muaz'ın konuşmasından alınarak) kabile hamiyet ve gayretine kapılmıştı. Sa'd İbnu Muaz'a dönerek şu sert cevabı verdi: "Vallahi sen yalan söylüyorsun! Sen onu (Abdullah İbnu Ubey İbnu Selül'ü) öldüremezsin. öldürtmeye gücün de yetmez." (Ensar'ın ileri gelenlerinden) Useyd İbnu Hudayr (ra) -ki bu zat da Sa'd İbnu Muaz'ın amcaoğludur- kalkarak Sa'd İbnu Ubade'ye çıkıştı: "Allah'a yemin olsun yalan söyleyen sensin. Onu mutlaka öldürürüz. (Abdullah İbnu Ubey'e arka çıkıyorsan) sen de münafıksın, münafıklar hesabına kavga ediyorsun!" Derken (Ensar'ın iki kabilesi) Evs ve Hazreç ayağa kalkmışlar ve Resulullah (sav) daha minberde iken, birbirlerine girmeye ramak kalmıştı. Resulullah (sav) sükuneti sağlayıncaya kadar gayret sarfetmiş ve minberden inmişti. Ben o gün de ağladım. Ne gözümün yaşı dindi, ne de gözüme uyku girdi. Müteakip gece de hep ağladım: Ne gözümün yaşı dindi ne de bir parça olsun uykum geldi. Sabahleyin annem ve babam yanıma geldiler. Böylece ben, iki gece bir gündüz aralıksız ağlamıştım. Öyle ki artık ağlamaktan ciğerlerim parçalanacak diye düşünüyordum. Onlar yanımda oturuyorlar, ben de ağlamaya devam ediyordum. Derken Ensar'dan bir kadın izin istedi. Ona, gir dedim. Yanıma oturup o da benimle ağlamaya başladı. Biz bu halde iken Resulullah (sav) girdi. Sonra oturdu. Hakkımda söylenen şeyler söyleneliden beri yanımda hiç oturmamıştı. Bu arada bir ay geçmiş ve meselemle ilgili herhangi bir vahy gelmemişti. Resulullah (sav) otururken şehadet kelimesini de getirmişti. Sonra bana şunları söyledi: "Ey Aişe, senin hakkında bana şöyle şöyle sözler ulaştı. Eğer bu dedikodulardan beri isen Allah seni vahiyle tebrie edecektir. Şayet bir günah işledi isen Allah Teala'ya tevbe et. Zira kul bir günah işler, sonra da günahını itirafla tevbe ederse, Allah Teala tevbesini kabul ve affeder." Resulullah (sav) sözlerini tamamlayınca (izdırabımın şiddetinden) gözlerimin yaşı kurudu, artık tek bir damla bile yaş hissetmiyordum. Babama: "Resulullah (sav)'ın sözlerine sen cevap ver" dedim. Babam: "Vallahi Resulullah (sav)'a ne diyeceğimi bilemiyorum" dedi. Anneme yönelerek: "Resulullah (sav)'ın söylediklerine sen bari cevap ver" dedim. Annem de: "Vallahi Resulullah (sav)'a ne söyleyeceğimi ben de bilemiyorum" dedi. Hz. Aişe devamla der ki: "Ben yaşı henüz küçük bir kadındım. Kur'an'dan da fazla okumuyordum. Dedim ki: "Vallahi ben biliyorum ki halkın söyleştiği şeyleri işittiniz. Onlar içinize yer etti ve hep inandınız. Size: "Günahsızım" dedim, inanmıyorsunuz. Yapmadığım bir şeyi size itiraf etsem, -Allah biliyor ki ben ondan beriyim- beni tasdik edeceksiniz. Allah'a kasem olsun, sizinle benim durumumu anlatacak en iyi örnek Hz. Yusuf'un babası ve onun şu sözüdür: "Bana güzelce sabır gerekir. Anlattıklarmıza ancak Allah'tan yardım istenir" (Yusuf, 18). Sonra yüzümü çevirip yatağıma sokuldum. Kasem olsun ben o zaman suçsuz olduğumu biliyordum ve Allah'ın benim suçsuzluğumu te'yid edeceğine inanıyordum. Ancak, kesinlikle, Allah'ın benim hakkımda bir vahiy indireceğini, bunun (kıyamete kadar) okunacağını hiç aklımdan geçirmedim. Ben, kendimi, Allah'ın herhangi bir şekilde tekellüm buyurarak okunacak bir vahiy konusu edilmeye değer bulmuyordum. Ancak, Resulullah (sav)'ın göreceği bir rüya yoluyla Allah'ın beni tebrie edeceğini ümid ediyordum. Allah'a kasem olsun, Resulullah (sav) daha oturmuş olduğu yerden kalkmamış ve ev halkından kimse dışarı çıkmamıştı ki Allah, Resulüne vahiy indirdi: Resulullah (sav)'ı vahiy sırasında her zaman gelen halet istila etti. Sonra da o hal zail oldu. Resulullah (sav) tebessüm içindeydiler. Konuştuğu ilk kelime bana şunu söylemek oldu: "Ey Aişe Allah'a hamdet. Zira, seni tebrie buyurduk" Annem de bana: "Kalk Resulullah (sav)'a teşekkür et!" dedi. Ben ise: "Vallahi hayır, ona teşekkür etmeyeceğim, sadece Allahıma hamdediyorum. Benim suçsuzluğumu Rabbim vahiy buyurdu" dedim. Allah'ın indirdiği vahiy şöyleydi: "Muhammed'in eşine o yalanı uyduranlar içinizden bir güruhtur. Bunu kendiniz için kötü sanmayın, o sizin için hayırlı olmuştur. O kimselerden herbirine kazandığı günah karşılığı ceza vardır. İçlerinden elebaşılık yapana ise büyük azab vardır. Onu işittiğiniz zaman, erkek-kadın mü'minlerin, kendiliklerinden hüsnüzanda bulunup da: "Bu apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi? Dört şahid getirmeleri gerekmez miydi? İşte bunlar şahid getirmedikçe, Allah katında yalancı olanlardır. Allah'ın dünya ve ahirette size lütuf ve merhameti olmasaydı, o kötü sözü yaymanızdan ötürü büyük bir azaba uğrardınız..." (Nur 20). (Bir sayfa tutan) on ayeti, Cenab-ı Hakk benim suçsuzluğumla ilgili bu ayetleri indirince, Ebü Bekri's-Sıddik (ra) -ki Mistah İbnu Üsase'ye akrabalığı ve fakirliği sebebiyle maddi yardımda bulunuyordu- şunu söyledi: "Aişe (ra)'ye bu iftirayı yaptıktan sonra, ona artık bir daha yardım yapmayacağım." Bunun üzerine şu vahiy indi: "İçinizde lütuf ve servet sahibi olanlar, yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere, vermemek için yemin etmesinler, affetsinler geçsinler. Allah'ın sizi bağışlamasından hoşlanmaz mısınız? Allah bağışlayandır, merhametli olandır" (Nur, 22). Bunun üzerine Ebu Bekri's-Sıddik (ra): "Evet evet, Allah'a kasem olsun, Allah'ın beni affetmesini çok severim" dedi ve Mistah'a yapmakta olduğu yardımı yapmaya devam etti ve: "Ebediyyen yardımı ondan kesmeyeceğim" dedi. Hz. Aişe (ra) sözlerine devamla dedi ki: Resulullah (sav) tahkik sırasında Zeyneb Bintu Cahş'a da hakkımda sormuş ve: "Ey Zeyneb, bu hususta ne biliyorsun, ne gördün" demişti. O da: "Ey Allah'ın Resulü, ben kulağımı, gözümü işitmediğim, görmediğim şeyden muhafaza ederim. Ben Aişe hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyorum!" demişti. Zeyneb (ra), Resulullah (sav)'ın zevce-i tahireleri arasında (bazı faziletleri sebebiyle) benimle boy ölçüşen birisiydi. Allah vera ve dindarlığı sebebiyle onu (bu meselede müfteriler tarafında yer almaktan) korudu. Onun kız kardeşi Hamna ise, onunla mücadeleye koyuldu ve helak olan müfteriler arasında helak oldu. Müfteriler arasında Hz. Peygamber (sav)'in şairi Hassan İbnu Sabit (ra) de vardı. Urve der ki: "Hz. Aişe (ra) yanında Hassan'a kötü söz söylenmesinden hoşlanmazdı ve derdi ki: "O şu beyti söyleyen kimsedir: "Babam, babanın babası, ırzım, size karşı Muhammed (sav)'in ırzına bekçidir." Mesrük İbnu'l-Ecda der ki: "Ben Hz. Aişe (ra)'nin huzuruna girmiştim. Yanında Hassan İbnu Sabit (ra)'i gördüm. Hz. Aişe'ye şiir okuyor, bazı beyitleri kendisiyle tezyin ediyordu. Şunu okudu: "Afifdir, ağırdır, iffetinden şüphe ne mümkün! Kötü düşünceden uzak olanların etleri bile onu aç bırakır." Hz. Aişe (ra) ona, "Fakat sen böyle değilsin" dedi. Mesrük Hz. Aişe'ye dedi ki: "Sen nasıl olur da Hassanın yanına girmesine izin verirsin, o ki, hakkında Allah şöyle buyurmuştur: "İçlerinden elebaşılık yapana ise büyük azab vardır." Hz. Aişe (ra) şu cevabı verdi: "Körlükten daha şiddetli bir azab var mı!" Hz. Aişe sonra şunu da söyledi "O, Resulullah (sav)'ı müdafaa ediyordu." |
Etiketler:
Nur Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR,
Zühri
11 Aralık 2011 Pazar
Nur Suresi - Amr Ibnu Su'ayb
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Nur Suresi |
Ravi | Amr İbnu Şu'ayb |
Hadis | Ravi, babası, dedesi tarikiyle rivayet ediyor: Kendisine Mersed İbnu Ebi Mersed denen bir zat (ra) vardı. Mekke'den Medine'ye esir taşırdı. Mekke'de Anak adında fahişe bir kadın bu adamın dostu idi. Mekkeli esirlerden birine, kendisini götürmeyi vaadetmişti. (Şimdi hikayesini kendisinden dinleyelim): Mersed der ki: Mekke'ye geldim, Mekke'nin duvarlarından birinin gölgesine mehtaplı bir gecede indim. Derken Anak geldi, duvarın dibindeki gölgemin karaltısını gördü. Yanıma gelince beni tanıdı ve: "Mersed'sin değil mi?" dedi. Ben: "Evet Mersed'im" dedim. "Merhaba, hoş geldin, gel yanımızda geceyi geçir!" dedi. Ben: "Hayır, ey Anak, Allah zinayı haram etti" dedim. Kadın: "Ey çadır ahalisi, bu adam esirlerinizi götürüyor!" diye bağırdı. Kaçtım. Beni sekiz kişi takip etti. Handeme Dağı'nın yolunu tuttum, bir mağaraya girdim. Takipçiler arkamdan gelip mağaranın ağzını tuttular. Tepemden üzerime bevlettiler. Sidikleri başıma isabet etti. Ancak Allah, onların beni görmelerine mani oldu. Sonra dönüp gittiler. Ben de arkadaşımın yanma döndüm. Onu sırtlandım. Ağır birisiydi. Mekke'nin dışındaki İzhir denen mevkiye geldim. Orada demir bukağılarını çözdüm. Onu sırtımda taşıyordum. Beni çok yormuştu. Nihayet Medine'ye geldim. Resulullah (a.s.)'ın huzuruna çıktım: "Ey Allah'ın Resulü, Anak'la evleneyim mi?" dedim. Resulullah (sav) cevap vermedi. Sonra şu ayet indi: "Zina eden erkek, ancak zina eden veya putperest bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadınla da, ancak zina eden veya putperest olan bir erkek evlenebilir..." (Nur, 3). Bu vahiy üzerine Resulullah (sav) bana: "Ey Mersed, zina eden erkek ancak zina eden veya putperest bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadınla da ancak zina eden veya putperest olan bir erkek evlenebilir, onunla evlenme!" dedi. |
Etiketler:
Amr İbnu Şu'ayb,
Nur Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Mu'minun Suresi - Aise
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Mu'minun Suresi |
Ravi | Aişe |
Hadis | Resulullah (a.s.)'a sorarak: Ey Allah'ın Resulü, "Rablerine dönecekleri için kalpleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler. O uğurda ileri geçerler" (Mü'minun, 60) ayetinde kastedilenler, şarap içenler, hırsızlık yapanlar mı? dedim. Bana: "Hayır ey Sıddik'in kızı. Aksine onlar, oruç tutup, sadaka verip, yaptıkları bu hayırların kendilerinden kabul edilmemesinden korkanlardır. (Baksana ayet ne buyuruyor): İşte onlar iyi işlerde yarış ederler" cevabını verdi. |
Etiketler:
Aişe,
Mu'minun Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Hacc Suresi - Ibnu'z-Zubeyr
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Hacc Suresi |
Ravi | İbnu'z-Zübeyr |
Hadis | Resulullah (sav) buyurdular ki: "(Kabe'ye) Kur'an-ı Kerim'de, Beytu'l-Atik denmiş olması (Hacc 29, 33) ona hiç bir cebbarın galebe çalmamış olmasındandır." |
Etiketler:
Hacc Suresi,
İbnu'z-Zübeyr,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
10 Aralık 2011 Cumartesi
Hacc Suresi - Ibnu Abbas
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Hacc Suresi |
Ravi | İbnu Abbas |
Hadis | "İnsanlardan bazısı vardır, Allah'a (dininin) yalnız bir taraf(ın)dan (tutup, şekk ve tereddüd içinde) ibadet eder. Eğer kendisine bir hayır dokunursa ona yapışır. Eğer bir fitne isabet ederse yüzü üstü döner. Dünyada da, ahirette de hüsrana uğramıştır o. Bu ise, apaçık ziyanın ta kendisidir." (Hac, 11) ayetinin iniş sebebini açıklamak maksadıyla şöyle buyurdu: "Bazıları vardı, Medine'ye gelir, bakardı; bu gelişiyle hanımı oğlan doğurur, atı da yavrularsa, "Bu din, derdi, salih iyi bir dindir." Şayet hanımı oğlan doğurmaz, atı da yavrulamazsa: "Bu din kötüdür" derdi. |
Etiketler:
Hacc Suresi,
İbnu Abbas,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Meryem (a.s.) Suresi - Habbab Ibnu'l-Eret
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Meryem (a.s.) Suresi |
Ravi | Habbab İbnu'l-Eret |
Hadis | Cahiliye devrinde demirci idim. As İbnu Vail es'Sehmi'ye bir kılıç yaptım. Ücretimi almaya gelmiştim. "Hayır, Muhammed'i inkar etmedikçe vermeyeceğim" dedi. Kendisine: "Asla! Sen ölüp, Allah seni yeniden diriltinceye kadar ebediyyen onu inkar etmeyeceğim" dedim. "Yani ben, öldükten sonra tekrar dirileceğim ha!" diye alaya aldı. Ben: "Bundan ne şüphe!" deyince: "Öyleyse bırak beni, öleyim de yeniden dirileyim, Bana bol mal ve evlat verilecek. O zaman sana olan borcumu eda ederim" dedi. Bunun üzerine şu ayet indi: "Ey Muhammed! Ayetlerimizi inkar eden ve: "Bana elbette mal ve çocuk verilecektir" diyeni gördün mü? O görülmeyeni mi biliyor, yoksa Rahman katıdan bir söz mü almıştır? Hayır söylediğini yazacağız ve onun azabını uzattıkça uzatacağız. Bahsettikleri şeyler bize kalacaktır. Kendisi bize tek başına gelecektir" (Meryem 80). |
Meryem (a.s.) Suresi - Ummu Mubessir el-Ensariyye
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Meryem (a.s.) Suresi |
Ravi | Ümmü Mübeşşir el-Ensariyye |
Hadis | Resulullah (sav)'ı dinledim şöyle buyurmuştu: "(Hudeybiye biatına katılan) ashabu'ş-şecere'den hiç kimse inşaallah cehenneme girmeyecektir." Bunun üzerine Hafsa (ra) validemiz: "Hayır ey Allah'ın Resulü!" dediyse de Resulullah (sav) onu azarladı. Bunun üzerine Hz. Hafsa (ra) şu ayeti okudu: "Sizden cehenneme uğramayacak yoktur. Bu, Rabbinin, yapmayı üzerine aldığı kesinleşmiş bir hükümdür" (Meryem 71). Resulullah (sav) ona şu cevabı verdi: "Allah şöyle de buyurmaktadır: "Sonra biz, Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanları kurtarır, zalimleri de orada diz üstü çökmüş olarak bırakırız" (Meryem 72). |
9 Aralık 2011 Cuma
Meryem (a.s.) Suresi - Katade
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Meryem (a.s.) Suresi |
Ravi | Katade |
Hadis | "Onu yüce bir yere yükselttik" (Meryem 57). Hz. Enes (ra) Resulullah (sav)'tan şu rivayeti yaptığını belirtir: "Ben Mirac'da iken dödüncü kat semada Hz. İdris (a.s.)'i gördüm." |
Meryem (a.s.) Suresi - Mugire Ibnu Su'be
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Meryem (a.s.) Suresi |
Ravi | Mugire İbnu Şu'be |
Hadis | Ben, Necran'a gelince bana sordular: Sizler şu ayeti okuyorsunuz: "Ey Harun'un kızkardeşi: Baban kötü bir kimse değildi..." (Meryem 28). Halbuki, Hz. Musa, Hz. İsa (a.s.)'dan yüzlerce yıl önce yaşamıştır. (Nasıl olur da Hz. İsa'nın annesi olan Hz. Meryem, Hz. Musa'nın erkek kardeşi olan Hz. Harun'un kızkardeşi olur?)" Ben Medine'ye Resulullah (sav)'ın yanına gelince, bu meseleyi ona sordum, şu cevapta bulundular: "Onlar, kendilerinden önce yaşamış olan peygamberlerinin ve salih kişilerin isimleriyle isimleniyorlardı." |
Kehf Suresi - Ebu Hureyre
Fasıl | TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR |
Konu | Kehf Suresi |
Ravi | Ebu Hüreyre |
Hadis | Resulullah (sav) buyurdu ki: "Kıyamet günü, şişman, iri bir adam mizana getirilip tartılır da, Allah indinde sinek kanadı kadar ağırlığı olmadığı görülür" Resulullah (sav) ilave etti: "Dilerseniz şu ayeti okuyun: "Bunlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkar edenlerdir. Bu yüzden işleri boşa gitmiştir. Kıyamet günü biz onlar için hiçbir tartıda bulunmayacağız" (Kehf, 105). |
Etiketler:
Ebu Hüreyre,
Kehf Suresi,
TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)